İnceleme :
Öğrenmeye dair bazı kuramlar insan beyninin doğuştan gelen bir kapasiteye sahip olduğunu ve yeni doğan bir bebeğin zihninin tam olarak boş olmadığını savunur. Tıpkı yeni doğmuş bir serçenin annesi hiç göstermemesine rağmen hamam böceği yerine kurtçukları yemesi gibi yeni doğan bir insanın beyninin de bembeyaz bir defter kadar temiz ve boş olmadığını düşünebiliriz. Hayvanların bu tür tepkileri içgüdüsel olarak açıklansa da insanı yeryüzündeki diğer canlılardan farklı yapan sırlarla dolu zihin yapısı, neler yapabileceğinin sınırlarını henüz öğrenememiş bizler için çok daha fazlasını saklıyor olabilir kilitli kapılar ardında. Görünüşünüz, mizacınız ve kişiliğinize etki eden DNA?nızın yapabildikleri acaba bunlarla mı sınırlı? Peki ya bu gizemli genetik spiral kod içerisinde sadece sizin değil, sizden öncekilerin hatta atalarınızın da sahip olduğu izler, zihin haritaları ve yaşantılar taşıyorsa? Ve dahası bu haritaları kullanarak zihninizde geçmişe dönebilecek bir teknolojiniz varsa ne yapmak isterdiniz? ?Keşke? diye başladığınız cümleler için yeni bir şans ya da çok daha fazlası... Ortadoğu?nun adeta havasına sinmiş, bin yıllık bir gizemi çözebilmek, hala paylaşılamayan ve bu kadar arzu edilen şeyin ne olduğunu bulmak ve bin yıldır hakim olan huzursuz, hırçın bulutları bu topraklardan defetmek. Evet işte Animus belki de bunun için tasarlanmıştı. Ya da çok daha fazlası için.
Animus bir grup bilim adamı tarafından geliştirilen ve insan genetik haritasını kullanarak geçmişe doğru zihinsel bir yolculuk yapılabilmesini sağlayan gelişmiş bir makine. Bilim adamları amaçlarına ulaşabilmek için atalarından birisi bölgedeki bir suikastçı tarikatının müridi olan, bu topraklarda yaşamış ve kendisi de hayatında daha önce suikastçılık yapmış ancak bundan sıyrılmış bir ismi: Desmond?u kullanarak çözüme ulaşmak istemektedir. Animus kullanılarak gerçekleştirilen bu gizli çalışmalar özel ve dışarı kapalı bir ofiste yapılmakta ve bu süre içerisinde Desmond bu laboratuarda doktor ve asistanı (Kristen Bell) dışında kimseyle görüşememekte ve burada tutulmaktadır.
Biraz önce yazdıklarım özellikle 12. Yüzyılın sonlarında bin bir gece masalları kaçkını ateşli bir prens ya da ninja benzeri bir şeyler bekleyenleri dumura uğratmış olabilir. Evet, videolarda çoğu zaman gördüğünüz o ilginç DNA motifli efektler aslında Animus?un zihninizde yarattığı senkronizasyon dalgalanmalarından başka bir şey değil. Peki o büyük umutlar bağladığımız Altair nerede?
Altair: El ta iyr ya da kısaca Tahir
Hikayemiz öteki boyutta ise yaptığı önemli bir hata nedeniyle gözden düşmüş bir suikastçı olan Altair'in Assassin's Order'da (bir çeşit bölgesel suikast tarikatı) kaybettiği itibarını yeniden kazanmak için çıktığı epik yolculuğu konu alıyor. Mason lider Robert de Sable'i öldürmekte ve efsanevi Mason hazinesini ele geçirmekte başarısız olan Altair, Assassin Order'daki en düşük mevki olan yeni öğrenci müritlere verilen seviyeye düşürülür. Sahip olduğu tüm gücü ve silahları elinden alınır.
Assassin'lerin lideri, Sinan ya da namı değer El Muallim kahramanımıza kendisini affettirmek için bir fırsat sunar, Altair Kutsal Topraklarda Üçüncü Haçlı Seferlerinin yarattığı düşmanlıkları daha da körükleyip bunlardan yararlanmak isteyen kişileri öldürmelidir. Bu sayede bölgedeki olaylar durulacak ve yeni bir barış çağı için yolundaki son engeller de ortadan kalkacaktır.
Oyunumuz başladığında Kral Richard liman şehri Akr'ı Saracen'lerin elinden tekrar almayı başarmıştır. Birliklerini güçlendirmek üzere şehre konuşlanan Haçlılar güneye doğru ilerlemek üzere hazırlanmaktadır. Haçlıların asıl hedefi Kilise adına tekrar ele geçirmeyi planladıkları Kudüs'tür. Ancak Kudüs'ün lideri Saracen ordusunun lideri Salahaddin'dir. Ordusunun Akr'daki yenilgisinden sonra birşeyler yapılmalıdır. Saracen'ler Arsuf kalesinin önlerinde Haçlıları tuzağa düşürmek ve Kudüs'e ulaşmasını engellemek üzere yığınak yapmaktadır.
Ancak bu savaş manevraları Kutsal Toprakların geriye kalan tümünü korumasız ve sahipsiz kalmasına neden olmuştur. Richard ve Salahaddin savaş alanında birbirleriyle savaşırken arka planda onların yerine gelen insanlar elde ettikleri gücün avantajlarını kendi lehlerine istismar etmeye başlamıştır. Kutsal topraklarda provakasyon, istismar ve yolsuzluk hüküm sürmeye başlamıştır. Ve kahramanımız Altair kendisini bu kaosun ortasında bulur. Hedefi, elde ettiği gücü en çok suiistimal ettikleri görülen bu kişilerin öldürülmesidir. Ve Altair görevlerine başlar...
Hikaye boyunca kahramanımız hedeflerinin aslında kişisel kazançtan öte ortak bir amaç güttüklerini keşfeder. Bu insanlar tıpkı Assassin'ler gibi gizli bir örgüte üyedir ve hedefleri sadece kişisel olarak kâr gütmek değildir. Gerçek hedefleri ve buna nasıl ulaşacakları ise hikayemiz boyunca açıklığa kavuşacak sırlardır...
Birbirlerine Animus?la bağlanmış bu iki yönlü hikaye akışı daha önce oyunlarda pek denenmemiş bir tercih. Animus gen haritalarını hafıza modülleri olarak erişilip canlandırılmasını sağlıyor. Bu modüller arasında karakterimiz dinlenmek üzere makineden çıkarak şu anki haline dönüyor. Bu boşlukları dinlenmek ve neden burada olduğumuzla ilgili sorularımıza cevap aramak için kullanabiliyoruz. Animus içerisinde öldüğümüzde sistem zamanı tekrar geri alarak aynı hafıza?yı tekrar oynamamızı sağlıyor. Bu sistem aynı zamanda oyun içerisinde arayüz olarak da kullanılıyor.
Son zamanlarda yeni nesil konsollarda sık sık görmeye başladığımız oldukça şık bir etkileşimli bir yükleme ekranın ardından oyuna giriş yapıyoruz. Oyunun başladığı yer tarikatın merkezinin kurulu olduğu Masyaf adında bir kasaba. Sarp bir tepenin eteklerine kurulmuş bu küçük yerleşim biriminin krallığın geri kalanı düşündüğümüzde sizin için çok ilgi çekici yönleri yok. Oyunda Şam, Kudüs, Akr, şehirlerini de kapsayan dev coğrafyada tamamen serbest olarak dolaşabiliyor olmanız başlı başına oyunu farklı bir kulvara taşıyor.
Şehirler arası yaptığınız yolculuklarda krallık topraklarında ilerlemeniz gerekiyor. Şehirlerarasındaki mesafe oldukça uzun ve hem yayan olarak ilerlemek oldukça uzun sürebileceğinden, hem de yolda başınıza gelebilecek çeşitli problemlerden kolayca kaçabilmek için binek olarak atları kullanıyoruz. Daha önce aralarında bu işi Shadow of the Colossus gibi çok iyi başarmış yapımlarında olduğu birçok oyun görmüştük ama Assassin?s Creed bu konuda rakiplerinden çok daha ötede. Aslına bakarsanız atla yolculuk yaparken bile mesafeler oldukça uzun, bu yüzden yapımcı oyundaki üç şehri?de keşfettikten sonra otomatik olarak o şehre gitmenizi sağlayan bir kısayol fonksiyonu da eklemiş. Böylece her seferinde şehirden şehre giderken zaman kaybetmiyorsunuz. Ancak yine de yeni yerler keşfederek seyahat edebilmek için özellikle oyun içerisinde geçirdiğiniz ilk saatlerde bu şekilde yolculuk yapmak oldukça eğlenceli. Yükleme konusunda ise oyunun sadece şehir giriş çıkışlarında yükleme yapması ve bunun dışında oyuncuya hiçbir şekilde sıkıntı vermemesi oyunun geçtiği çarpıcı büyüklükteki alan ve şehirler düşünüldüğünde gerçekten takdire değer.
Özellikle yazının başında bahsettiğimiz olaylardan sonra oyunun ilk görevi için Şam?a gidişinizle oyunun gerçek yüzüyle tanışıyorsunuz. Dar bir vadinin çıkışında birden o devasa şehir ayaklarınızın altında beliriyor. Atınızın üzengisine biraz yüklenip uçuruma yaklaşıp atınızı şaha kaldırıyor, gördüğünüzün bir fotoğraf mı yoksa gerçek mi olduğunu anlamaya çalışıyorsunuz. Baş döndürücü mimari güzelliğin verdiği tarifsiz his, surlara yaklaştıkça hayranlığa dönüşüyor. Gördüklerinizin gerçek, doğal ve dokunulabilir olması yapımcı takım ve Jade Raymond?a olan hayranlığınızı pekiştiriyor. Surları aşıp şehre girdiğinizde ise yeni bir şeyle karşılaşıyorsunuz: Sosyometrik matriks.
Yanlış anlaşılma olmasın insanlar sadece şehirlerde yaşamıyor. Kırsalda ve kasabalarda ve köylerde de yaşayan insanlar var ancak şehir yaşamının canlılığı bu olağanüstü etkileşimi kalabalık içerisinde çok daha iyi görmenizi sağlıyor. İnsanlar pazarlarda alışveriş yapıyor, gündelik işleriyle uğraşıyor, halka hitap eden insanları dinliyorlar. Şehirlerin fakir bölgelerinde sokaklardaki dilencilerin size yalvarması ya da meczupların sizi itip kakması gibi detaylar arasında bu dev sosyal bütüne karışıyor ve aralarında bir tarikat müridi edasıyla sessiz sedasız hedefinizi arıyorsunuz.
İşte burada Assassin?s Creed?in deneysel yeniliklerinden bir diğeriyle karşılaşıyoruz. Bir suikastçı olarak şehrin insanları arasına karışmak ve kendinizi kaybetmek oyundaki önemli noktalardan biri. Bunun için onlar arasındayken, onlar gibi davranmalı, aralarından süzülüp ilerlemeli ve şehrin akışını bozmamalısınız. Kalabalığın arasında patavatsızca koşan, etrafındakilere çarpan ve sorun çıkaran birinin askerlerce fark edilmesi çok zaman almıyor.
Oyundaki görev yapısı şehirlerdeki gizli tarikat merkezlerine ulaşıp hedefin ismini öğrenme, hedefle ilgili soruşturma ve istihbarat yaparak bilgi toplama ve yeterli bilgiye ulaşınca tekrar gizli tarikat evine dönüp onay alarak suikastı noktasına gitme şeklinde bir yol izliyor. İstihbarat toplamak üzere izlediğiniz adımlar şehrin harita?da kartal logosuyla gösterilen yüksek kısımlarına çıkarak etrafınızdaki olası bilgi kaynaklarını belirlemekle başlıyor. Bu kaynaklardan bilgi almak için çeşitli görevler yapmalısınız. Örneğin, önemli bir mektubu kapkaç yoluyla çalmak, propaganda yapan kişileri tenhada sıkıştırıp bir temiz dövüp bildiklerini öğrenmek ya da diğer tarikat mensuplarının görevlerine yardımcı olmak gibi çeşitli yolları kullanıyoruz. Her hedef için hangileri olduğuna bakılmaksızın belirli bir istihbarat sayısı tamamlamak gerekiyor. Ancak isterseniz bu görevlerin tümünü (toplamda her seferde: altı) tamamlayarak aklınızda hiçbir soru işaretinin kalmamasını sağlayabiliyorsunuz.
Görevinizi tamamlamak için hedefinizin kim olduğunu, neden öldürülmesi gerektiğini ve bunu yapabileceğiniz en uygun yer ve zaman bilgisini aldıktan sonra Animus zamanı o ana kadar ileri alıyor ve siz hedefinizle ilgilenmek üzere olay yerine varıyorsunuz. Şu ana kadar anlattıklarımızın ışığında anlayabileceğiniz gibi görevler size verilirken bunu nasıl yapacağınız konusunda tam bir serbestliğe sahipsiniz. Ancak akıllı bir suikastçı önce çevredeki (özellikle çatılardaki) olası problem yaratabilecek nöbetçilerle ilgilenip daha sonra hedefine yönelecektir. Tabi oynanışta kendinizi yeteri kadar rahat hissettiğinizde cüretkâr ama bir o kadar da riskli sürpriz ataklar da sizi kısa yoldan sonuca ulaştırabilir. Hikâyede bahsettiğim dokuz karakterin her birini ölümünde kısa süreliğine de olsa aranızda geçen son konuşmalar özellikle hikayenin derin ve bilinmeyenleriyle dolu konusunu açıklığa kavuşturmanız için önemli ipuçları sağlıyor. Altair?in hem heyecanlı ama bir o kadar da soğukkanlı, sorgulayan ve nedenler arayan kişiliği onu sıradan bir suikastçı olmaktan çıkarıp güçlü ve nitelikli bir başrol oyuncusu yapıyor.
İlk bakışta özellikle oyunun ortalarına doğru bu adımların aynı şekilde izlenmesi, serbestiye rağmen özellikle sadece aksiyon kısmıyla ilgilenen oyuncular için uzun soluklu bir oynama süresine sahip bu oyunun kendini sürekli tekrar ediyormuş hissine kapılmalarını sağlayabilir. Assassin?s Creed?in en zayıf ve eleştirilebilecek noktası işte bu. Ancak bu duygudan sıyrılıp hikayeyi takip edebilirseniz olayların çarpıcı, düşündürücü ve bir o kadar da soru işaretleriyle dolu bir sona sahip olduğunu göreceksiniz. Hikayenin özellikle orta kısımlarda aksiyon içeriğinden çok (ki bu kısımdaki serbesti aslında bu zayıf noktayı telafi etme amacını güdüyor.) sözel boyutta diyaloglarla sürdürülmesi oyundan dil problemi olan oyuncuların sıkılmasına neden olabilir. Altyazı seçeneğinin de olmayışı buna tuz biber ekebilir. Yapımcının hikâyede yaptığı aslında riskli sayılabilecek bu tercih farklı bir boyutta Prince of Persia oynamak isteyenleri üzeceği gibi, önyargısız yaklaşan ve esnek oyuncular için ise bana göre yepyeni bir tat anlamına geliyor.
Görev kurgusu ana görevin yanında oynanış süresini arttıran ek görevlere de yer verilerek zenginleştirilmiş. Bunlar arasında askerler tarafından zulme uğrayan halka yardım etmek, tapınak şövalyelerini öldürmek ya da oyunda çeşitli bölgelere yerleştirilmiş flamaları toplamak gibi birçok yan görev sizi bekliyor. Serbest oynanış sayesinde bu görevleri oyunun akışı içinde yapabileceğiniz gibi bitirdikten sonra da zaman geçirmek ya da "Achievement" kazanmak için yapabilirsiniz.
Başınız şu ya da bu şekilde belaya girdiğinde iki seçeneğiniz var. Birincisi kaçmak, ikincisi ise savaşmak. Kaçmanız gerektiği durumlarda çok kalabalık olmayan askerler arasından sıyrılıp sokaklarda ve çatılarda küçük çaplı bir kovalamaca yaşıyorsunuz. Askerlerin görüş alanından çıktıktan sonra gizlenmeniz için çatılardaki özel bölmeler ya da yolda görebileceğiniz saman birikintilerine dalarak kısa bir süre (askerler sizi aramayı bırakana dek) beklemeniz gerekiyor. Özellikle sokaklarda kaçarken kalabalık hem lehinize hem de aleyhinize olabiliyor. Örneğin daha önce yardım ettiğiniz halktan kişiler sizi kovalayan askerleri engelleyip önlerine çıkabiliyor. Ya da dikkatsizce kalabalığın ortasına dalıp koşmaya kalkarsanız birilerine takılıp yere düşmeniz ve yakalanmanız kaçınılmaz hale geliyor (tabi bu sizi kovalayan askerler için de geçerli). İşin kötü tarafı askerlerin tepeden tırnağa donanmış bir suikastçı tarikatı mensubunu canlı bırakmaya hiç mi hiç niyetleri olmuyor. Bir anda etrafınızı saran askerlerden kurtulmanın tek bir yolu kalıyor o da kılıcınızı çekmek.
Deneysel birçok yeniliğin hüküm sürdüğü Assassin?s Creed dövüş mekaniği ve animasyon kalitesi konusunda yine farklı tercihlerle sonuca gitmeyi denemiş. Aktif ve açık dövüş sistemi çok zor ve can yakıcı olduğundan dolayı oyuncuyu baştan itibaren savunma ve kontra saldırı tarzına iten kılıç dövüşleri bir anlamda oyuncuyu tembelleştirerek kolay yolu benimsettiriyor. Ancak oyunun ortaları da dahil büyük kısmında çok işe yarayan bu savunma merkezli yöntem, oyun ilerledikçe artan düşman zaman zaman karışınıza küçük bir orduyu getirdiğinde zorlanmanıza neden oluyor. Bu yüzden oyuna ilk başladığınız andan itibaren karma bir taktiği benimserseniz sonlara geldiğinizde daha saldırgan ve akıcı biçimde kılıç kullanıp daha kısa sürede etrafınızdakileri temizleyebilir ve bu sahneleri daha çok zevk alarak oynayabilirsiniz. Kılıçtaki ustalığınızın zamanla askerleri korkutup kaçırdığını da göreceksiniz. Oyun içerisinde ilerleme kaydettikçe tarikattaki kaybettiğimiz mertebeyi yavaş yavaş kazanarak yeni hareketler ve silahlar ediniyoruz. Temel silahlarımız olarak ise yumruklarımız, elimizde gizlediğimiz süikast hançeri(ki bu hançer Altair?in parmaklarından birinin neden olmadığının açıklaması), kılıcımız, kısa kılıç ve hedefleri uzaktan halletmek için kullandığımız sınırlı sayıdaki bıçaklarımız.
Oyunda herhangi bir zorluk seviyesi seçeneği eklemek yerine oyunun akışını kolaydan zora doğru yönelten bir oyun yapısı ekleyen yapımcı kontroller konusunda Xbox 360?ın gamepad?ini oldukça etkin bir biçimde kullanmış. Oyunda sağ tetik pad tuşlarının amaçlarını değiştirmek üzere bir profil modifikasyonu yaparak alışması biraz süre alan ancak oldukça etkin kullanılabilen bir yönetim tarzı benimsemiş. Şehirde sokaklarda olduğu kadar hedeflerinize daha rahat ulaşabilmek için çatılarda da sık sık dolaşmanız gerekiyor. Binalara çıkmak için ise, ya daha medeni bir yol olan bir merdiven bulmalı, ya da aklınıza gelebilecek her türlü bina çıkıntısını kullanarak tırmanmalısınız. Evet, oyunun en zevkli yönlerinden biri de bu: tırmanmak. Yapımcı dev şehirleri, binaları tasarlarken o kadar özen göstermiş ki binalara onlarca farklı yerden, farklı yollarla tırmanabilmeniz sağlanmış. Çatılarda gezerken yanlış bir hareketle aşağıya düşmek hem çok kolay, hem de çok zor. Öncelikle benimsenen akıcı oyun yapısı sayesinde çatılarda tetik yardımıyla koşarken, atlarken ya da sarkarken düşmeden çok eğlenceli biçimde dolaşabiliyorsunuz. Ancak bu her zaman işe yaramayabiliyor; yanlış yöne atlamanız, ya da tetikte gösterebileceğiniz kısa süreli bir tereddütle kendinizi yerde bulabiliyorsunuz. Belli bir yükseklikten sonra bu ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. Aynı zamanda çatılar düşmanla çarpışmak için de yerden biraz daha tehlikeli yerler. Kılıç darbeleri sonucu ya da yakanızdan tutulup binadan aşağı atılmanız ya da aynısını sizin düşmanınıza uygulamanız olası. Sanırım burada yapay zeka da biraz gündeme geliyor.
Oyunda daha önce bahsettiğimiz gibi kullanıcı tercihli değil, ilerledikçe zorlaşan bir yapay zekadan bahsedebiliriz. Bir suikastçı olarak sürpriz elementini sıkça kullanmanıza rağmen bazen özellikle nitelikli birimlerde (örneğin: Tapınak Şövalyeleri) çok daha dikkatli olmanız gerekiyor. Gittikçe zorlaşan kılıç dövüşlerinde kalabalıklaşan düşman işinizi zorlaştırıyor. Ancak zaman zaman düşmanlarınızın saldırmakta tereddüt edebiliyorlar. Bu tür anlar savunmacı anlayışla oynayan bir oyuncu için bir yapay zeka zaafı olarak görünebilir ancak bu tür boşlukları aktif kılıç kombolarınız için akıllıca kullanabilirsiniz. Kılıç dövüşlerinde tıpkı sizin yaptığınız gibi rakibinizde sadece kılıç odaklı bir bir dövüş sürdürmüyor, zaman zaman sizi bir güzel yakalayıp bir kenara itebiliyor ya da saldırınızı bloke ederken bir tekmeyle ya da adamakıllı bir tokatla gardınızı düşürebiliyor. (Tabi bunları siz de yapabiliyorsunuz) Bu tür anları çok iyi kullanan düşmanlarınız tekrar rakiplerinize (tetiği kullanarak) odaklanmazsanız bu kısa boşlukları bol bol canınızı azaltmakta kullanıyor.
Animus?a bağlıyken ki can sisteminiz o hatıra?ya ne kadar senkronize olup olmadığınızı gösteren bir seviye ekranı ile ekranın sol üst köşesinde yer alıyor. Can sistemi sürekli kendini tamamlıyor. Suçsuz sivillere zarar vermeniz, yüksek bir yerden düşmeniz ya da kılıç darbeleri canınızın azalmasına yani teknik Animus terimleriyle açıklamak gerekirse o anki hatıra ile senkronizasyonunuzu bozuyor, bunu ekrandaki dalgalanma efektiyle de hissediyorsunuz. Animus canınız tam olduğunda kısa süreliğine fps bakış kamerasına geçebiliyor ve etrafınızdaki bilgi kaynakları, dostlar ve düşmanlarınızı farklı renklerle görüntüleyebiliyor.
Oyunda kullanılan animasyonlar, karakterinizin yürüyüş tarzından tutun, kılıç dövüşlerine kadar son derece detaylı bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmış. Çevrenizdeki insanlar etrafta dolaşırken yaptıkları şeyler, Kılıç dövüşlerindeki saldırıya göre değişen kombolar ve öldürme hamlelerindeki estetik ve özen takdire değer nitelikte. Atlarda ise animasyondaki kalite kendisini bir kez daha gösteriyor. Atınızın ayak bileklerinin toprağı hissetmesinden tutun, üzengi ve ayak kontrolü de dahil her şey düşünülmüş. Atınızın verdiği tepkiler ve asilliğinden bahsetmemize hiç gerek yok. Ancak at üzerinde kılıcınızı çektiğinizde yapabildiğiniz hareketlerin sadece bir taneyle sınırlandırılması bir olumsuzluk gibi görünse de görevlerinizin çoğunun bir binek hayvanların giremediği şehirlerde olması bu eksikliğin üzerini örtüyor.
Ölüm sahneleri ise başlı başına bir paragrafı hak ediyor. Gerçekten şu ana dek birçok oyunda ölüm ve ragdoll efekti tabir edilen animasyonlara rastlamıştık ancak Assassin?s Creed bu konuda farklı bir yerde duruyor. Oyunda gördüğünüz bazı animasyonlar dehşet verici sahneler. Altair?in soğukkanlılığı ve ölüm psikolojisi son derece dramatik sahneler kullanılarak verilmiş. Suikast sonucu öldürdüğünüz hedefinizle yaptığınız neden konuşmaları, kuş tüyüne süzülen kanın bulaşması, eliyle kurbanının gözlerini kapatan bir Altair... kesinlikle yufka yürekliler için değil... Tüm bunlara ek olarak öldürdüğünüz askerlerin yerde zaman zaman can çekişmesi gibi yürek burkucu sahneler de gözünüze takılıyor. Tamam! Farkındayım çok karanlık bir paragraf oldu. Şimdi derin bir nefes alalım ve yolumuza devam edelim.
Oyunun görsel nitelikleri ise yeni neslin tüm gereksinimlerini karşılayacak ölçüde iyi. Özellikle şehirlerin mimarisi ve karakteristiği oyuna mükemmel düzeyde yansıtılmış. Şehirlerin mimarisi, bina yapıları ve caddeler sanki orta çağın canlandırıldığı bir tablo gibi karşınızda canlı canlı duruyor. İnsanların giyimlerindeki detaylar ve şehirlerin zengin ve fakir bölümleri arasındaki farkı görebiliyorsunuz. Askeri üniformalar, zırhlarda kullanılan detaylara kadar her şey olması gerektiği kadar iyi. Altair?i ise tasvir etmek son derece manasız; resimler ve videolar bu konuda size şu ana dek net bir fikir vermiştir. Eleştirilebilecek noktalar ise birkaç küçük detaydan ibaret: binaların özellikle çatılarındaki vinç benzeri iplerle bağlı kaldıraçların ve denizdeki gemi ve sandalların sabit olarak tasarlanması gibi. Sonuç olarak tüm bunlara birlikte kullanılan doğru kaplamalar ve geniş alanları oldukça performanslı biçimde renderlayabilen oyun motoruyla grafiksel olarak çarpıcı bir oyun çıkarmayı başarmış Ubisoft.
Ses ve müzik altyapısı ise oyunun güçlü olduğu bir başka öğe. Oyuna ilk girdiğinizde ilk birkaç görevde özellikle çevrenizdeki insanların çok düzgün bir aksanla İngilizce konuştuklarını görüyorsunuz ve bu açıkçası böyle bir konuya sahip bir oyun için garipsediğiniz bir durum. Ancak bu sorunun cevabını Kristen Bell ablamız bize aramızda geçen bir diyalogda anlatıyor: Animus?un etrafınızdaki insanların konuşmalarını otomatik olarak İngilizce?ye çevirdiğini ve böylece anlama problemi yaşanmadığını öğreniyoruz. Ancak oyunda kültür çeşitliliğini de güçlendirmek üzere bölgede o tarihte konuşulan Türkçe, Arapça ve Cermence gibi seslendirmelere de oyun içerisinde sık sık rastlamak mümkün. Özellikle Şam ve çevresindeki bölgelerde yoğun olarak sokaktaki insanlardan, askerlerden Türkçe konuşmalar duymak gerçekten bizim için hoş ve anlamlı şeyler ifade ediyor. Ancak zaman zaman tapınak şövalyelerini Türkçe konuşması gibi ufak tefek sorunlarla da karşılaşabiliyoruz. Konuşmalardaki çeşitliliğe, her şehir için ayrı ayrı bestelenmiş konsept müzikler eşlik ediyor. Dinlendirici ve atmosferik müzik savaş sahnelerinde kılıç sesleri arasında derinlerden yükselerek temposunu arttırıyor. Bunlar dışında kalabalığın gürültüsü, pazar yerinden tezgahlardan gelen sesler gibi birçok çevresel etki kulaklarınızı okşuyor. Aralarında benim en çok sevdiğim ise kalabalık bir sokağa öldürdüğünüz bir muhafızın çatıdan yere düşmesiyle aşağıda yükselen ses, ve bunun yaşanan panik havasını yansıtması. Hemen ardından gelen kim bunun sorumlusu diye kalın sesleriyle bağıran diğer askerler, tüm bunlar ses konusunda da yapımın çarpıcılığını gözler önüne seriyor.
Özetlemek gerekirse Assassin?s Creed birçok açıdan tercihleriyle kendinden uzun süre bahsettirecek bir yapım olacak. Hem konusu hem de içeriğiyle oyunun bir yapımcı gözüyle tam bir risk kazanı olduğunu söyleyebiliriz. Yapımcının bazı tercihlerinin kimi oyunculara bekledikleri kadar iyi olmadığı hissini vermesi çok doğal. Ancak bu kadar çok yeni şeyin aynı anda yapıldığı deneysel bir oyun için bence elimizdeki ürün büyük bir başarıyı timsali. Oyun konusu açısından da ayrıca son derece riskli, çünkü kullandığınız yer ve konu Dünya?nın gündeminde son bin yıldır yer eden, hala içinden çıkılamayan bir sorun. Oyunun henüz girişinde gördüğünüz ?Bu oyun birçok farklı kültür ve inanca sahip bir takımın ellerinden çıkmıştır? notu bile bu konuda gösterilen özeni gözler önüne seriyor. Böyle bir konuda tarafsız ve nötr bir hikaye ile oyuncuya sunulan bu olağanüstü atmosferik ziyafet için birkaç küçük hata elimizde olan bütünü yok sayıp, pervasızca eleştirmemize neden oluyorsa sorun kesinlikle bizdedir. Assassin?s Creed çoklu oyuncu seçeneği olmasa bile yeni nesil konsol oyuncularının tümünün arşivlerinde bir köşede yer alması gereken ve yıllar sonra bile aklınızda kalacak sahneleriyle endüstriye ışık tutan yılın sarsıcı yapımlarından biri ve son derece başarılı.
Kaynak
Assassin's Creed Screenshot :
Assassin's Creed Wallpaper :
Orjinal Boyut İçin Üzerine Tıklayın
Assassin's Creed Concept Art :
Orjinal Boyut İçin Üzerine Tıklayın
Assassin's Creed İcon :
Assassin's Creed Hareketli Resimler :
Assassin's Creed Msn Kit :
ve son olarak
Assassin's Creed trailer :
Anahtar Kelimeler: Assassin's Creed game, Assassin's Creed oyun İçi görüntüleri, Assassin's Creed masa üstü resimleri, Assassin's Creed duvar kağıt ları, Assassin's Creed videosu, Assassin's Creed oyunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder